15 Aralık 2015 Salı

Güzel insan olmak lazım.
Önce kendine güzel olmak...

Dürüstlükle yaklaşmak
Nezaketle sevmek
Hakkını, değerini vermek lazım.

Gitme zamanlarını bilmek,
Yalnızlığın içinde yeşermeyi seçmek
Sonra çoğalıp sokaklara çıkmayı öğrenmek lazım.

Önce kendine güzel olmak,
Sonra ışıldıyarak yaymak lazım

31 Ekim 2015 Cumartesi

Adsız Şiir

Sevmen sevmeye benzemedi
Gelmen gelmeye
Gitmen gitmeye benzemedi
Yaşamın sana göre yaşamaksa da
Bana göre, bir kuşun hiç ötmeden uçmasına benzedi.

Her ayrılık iki kişiye benzer.
O da bitmeye benzedi.

Aslıhan Özen
31 Ekim 2015

22 Eylül 2015 Salı

Kalabalık bir marketin kasasında sıramı beklerken, kasada çalışan kızın yüzünün asıklığı ve bir hanımla konuşması dikkatimi çekti. Bir önceki müşterinin kendisine yaptığı haksızlıktan dolayı sinirleri bozulmuştu. Ve durup buna üzülecek vakti olmadığı için hem işini yapıyor hem üzülüyordu. Sıra bana gelince ne olduğunu sordum. Anlattı. Adam kaba davranış, emretmiş, suçlamış... Benim başıma gelse belki benim de takılacağım ama oyunun dışında olunca berrak bir şekilde görebildiğim için cümlelerimi sıraladım: "Bu seninle ilgili değil, yapanla ilgili. " ( Bu sırada aklıma Buda geldi ) Fakat kız takılmış, ağlamaklı kendi hikayesini tekrarlıyordu. Bir kadın daha söze girdi, o da benim söylediklerime benzer şeyler söyledi. Sonra hayat zor, insanlara katlanılmıyor, bu yüzden emekli oldum filan demeye başladı. Kasadaki kız da ona katıldı. Ben hala diyorum ki; "Boşver, bir dakika bile üzülmene gerek yok. Seninle ilgili değil." Kız devam etti; " Başım ağrıyor bu iş yüzünden, psikoloğa gittim, bana hiç bir şeyi senden önemli değil," dedi. Hah iyi demiş dedim. Boşver. Kız boşveremiyor. Canı sıkılmış. Sayısı fazla olan poşetleri alıp uzaklaştım. Kız hala bir çok müşterinin  onu eskiden tanıdığını, aslında ne kadar iyi olduğunu anlatıp, suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışıyordu. 

Akşam evde kendime dedim ki; insan kendine haksızlık etmezse, başkalarının yaptığına hiç takılmaz. Sonra aklıma kendime ettiğim bir haksızlık geldi. Bir daha bunu yapamayacağımı fısıldadım kendime. Göz yumduğumuz, kendimize yalan söylediğimiz, mış gibi yaptığımız, kendimize haksızlık etmek için başka insanları kullandığımız, sonra da başkalarına kızdığımızı gördüm. Kısa metrajlı, içi dolu bir filmdi düşüncelerim. 


19 Ağustos 2015 Çarşamba

Yolda yürürken,  kucağında küçük kız çocuğuyla bir anne geçti yanımdan. Bebeğe bakarken, çiçek koklar gibi ruhunu kokladım. Bunu bilerek yapmadım. Yaptıktan sonra fark ettim. Onun henüz yargıyı bilmediğini o an anladım ve bana neyin iyi geldiğini.

31 Temmuz 2015 Cuma

Alkolü bırakmaya çalışan bir adam, şöyle demişti bir gün; "Yaş 70. Meyhaneye ben gitmiyorum, ayaklarım gidiyor." Bu sabah o adını bilmediğim, iri yarı, mavi gözlü adamı düşündüm. Facebook'u dondurdum ama her sabah uyku sersemi, elim gidip şifremi yazıyor, açıyorum. Önce fark etmiyorum. Bakıyorum etraf çok kalabalık. Yine herkes yazmış da yazmış, fotoğraf koymuş da koymuş. Rüyadan uyanır gibi irkiliyorum. "Benim bunları görmüyor olmam lazımdı," diyorum. İşte o zaman anlıyorum ki, mavi gözlü adamın ayakları gibi, benim de elim sanki benden bağımsız gibi, gidiyor açıyor. İtiraf etmek lazım ki, bağımlılıklardan çıkmak çaba gerektiriyor. El bile alışmış. Bir tek kafana değil, eline bile yayılmış. Eline de laf anlatmak lazım.

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Bazen, her şeyi söylemek imkansız olduğu için susarsın. Her söylediğinden sonra, aklına yeni bir şey gelir. Tam noktayı koydum derken, başka bir şey gelir aklına ve topraktan çıkan köstebekler gibi başını gösterir. Ve bir tane daha, bir tane daha. Sonunda anlarsın ki her şeyi söylemek imkansız. Kendini anlatma çaban gereksiz. Sen biliyorsan olanı, yaşadıklarını, duygularını, sessizliğe geçmeyi seçersin. Bu gördüğün bir rüyayı anlatmaya çalışmak gibidir. Anlatıcı olursun ama karşıdakine rüyanı bir projeksiyon makinasında duvara yansıtamazsın. Susarsın...

Anlatma çabası içindeyken, söylediklerin doğru bile olsa başka birinin kalbini kıracağını bilirsin. Bu da susmana sebep olur. Tek sebep onun kalbinin kırılması değildir aslında. Bilirsin ki, söylediklerin doğru bile olsa yargıdır. Başkasını yargılıyorsan kendini de bir gün yargılarsın. Susarsın. Çünkü henüz canın yanıyordur ve tepkilerini yargısız verebilecek kadar kafandaki ışıklar yanmamıştır. Yoluna ihanet etmemek için yargılamamayı seçersin.

Yorgun argın yoluna devam edersin.
Bazen yalnız kalırsın ama kalabalıklara da karışırsın.
Bazen mutsuz olursun ama ardından bir yazı okursun, mutsuzluğun toz olur gider.
Bazen özlersin. Bilirsin özlemek insanidir. Özlemini saf tutmayı seçersin.

Asıl yolunda olduğun her zaman, her şeyin geçeceğini bilirsin.
Sen sonsuzluğa yürüyen bir insansındır
Tek engel insanın kendisidir
Bilirsin...
Yürürsün...

24 Temmuz 2015 Cuma

Hayatı yaşayan bir adam, her sabah erkenden kalkıyor. Yeni tuttuğu, perdeleri her daim sıkı sıkı kapalı evinin terasına çıkıyor, kuşların kafesini açıyor. Güvercinler beyaz, siyah, paçalı, taklacı adamın terasının üzerinde uçmaya başlıyorlar. Adam, terasın köşesine oturuyor. Başı gökyüzünde. Bir sağa bakıyor, bir sola, hepsini tek tek seyrediyor.

Kuşlar özgürlüklerini yemek karşılığında adama satmışlar. Uçuyorlar ama asla uzağa gitmiyorlar. Gökyüzü engin, gökyüzü sonsuz ama kuşlar çekip gitmiyorlar. Adama bağlılar ve hep geri dönüyorlar. Oysa uçup gitseler, onları kim tutabilir. Gitmiyorlar. Terasın üzerinde dönüp duruyorlar.

Adam uyuşturucu satıcısı. Ömrünün büyük kısmını hapishane duvarları arasında geçirmiş. Kuşların kafesini açtığı her sabah, kendini bir kez daha hapishaneden dışarıya çıkartıyor. Doyamadığı özgürlüğü her sabah bir kez daha kazanıyorlar onlarla. Bazen yanına çocukları geliyor. Parmağıyla kuşları göstererek onlara bir şeyler anlatıyor. Çocuklar babalarının hayatından habersiz, her sabah güneşe yüzünü çeviren bir çiçek gibi kalkıyorlar yataklarından. Büyüyünce onlar da kuş besleyecek ve belki de büyüyünce onlar da uyuşturucu satacak.


Kuşların asla onu terk edip gitmemesi, adamın yaşamdaki en büyük güvencesi. Bazen rakı masalarında kafası hafif çakırken, çevresindeki kara kuru adamlara şöyle diyor: “Herkes gider, her şey biter ama kuşlar her zaman bana döner…”

Aslıhan Özen

3 Haziran 2015 Çarşamba


Bu gece vazgeçtim bazı şeylerden
Bazı şeyleri de nasıl istediğimi anladım
Vazgeçtiğim de kendimle ilgili
Anladığım da

YEDİ BELA’NIN YANINDA

Yağmur yağıyor usulca toprağa
Yedi Bela topraktan kalksa
Bir bardak çay verse…

Sanki birbirimizi çok iyi tanır da
Sessizliğimizde bulduklarımıza saygılı gösterir gibi
Susup otursak tepedeki ahşap banka yanyana
Yağmur evlerin önündeki mezarlara
Tarlalara yağarken
Çayımızı yudumlasak

Zamansız ve ölümsüz

Aslıhan Özen

29 Mart 2015 Pazar

İnsanlar bazen bana dönüp şöyle diyorlar: “İşte istediğim hayatı yaşayan birisi.” Neden? Diye soruyorum. Benzer cevaplar veriyorlar. “İstediğin işi yapıyorsun, mutlusun. Benim gibi her sabah işe gitmek zorunda değilsin. Toplumun dayatmalarına boyun eğmemişsin. Fakat bizler istemesek de bunlara uymak zorunda kalıyoruz.”

Bana göre bu istekleri Ferhat’ın Şirin’e, Leyla’nın Mecnun’a aşkı gibi. Onlar kavuşamadıkça aşıklar, elde edemedikçe kıymetli başka yaşamlar.

Onlara birkaç günlüğüne kendi hayatımı verebileceğimi, var olan hayatlarına da hiçbir şey kaybetmeden geri dönebileceklerini garantilesem, başlangıçta isterler. Ama üç güne kalmadan koşarak eski hayatlarına dönmeyi tercih ederler. Uzaktan davulun sesi hoş gelir. Aslında davulun sesi yakından da hoştur ama insanın kendi alışık olduğu sistemin dışına çıkması, dayatılmış kurallara, varlığının sesini dinleyerek karşılık vermesi zor gelir. Oysa bir insanın yapabileceği şeyler yapıyorum. Gece herkes uyurken aya gidip, biraz dünyaya bakıp geri dönmüyorum.


Onlar bana böyle bakarken, bir de ben kendime bakıyorum. Belki de haklılar diyorum. Sabah yağmur ağaçların yapraklarına nazikçe dokunurken, kuşların ötüşünü dinliyorum. Bir serçe çam ağacının en üstüne kanatlarını açıp uçabilecekken, şakacı bir biçimde hep bir dal yukarıya zıplayarak ağacın en tepesine çıkışını seyrediyorum. Güvercinler çatıya doğru uçarken, onların benim bedenimden geçip gittiklerini hayal ediyorum. Güneş batarken camdan sarkıp renklerine bakıyorum. Gece bardan çıkar çıkmaz ilk iş ayın nerede olduğunu arıyorum. Gece bu yazıyı yazarken içimden bir sürü şey geçiriyorum sessizce. Güzel bir müzik dinliyorum. Onları bilmem. Kendimi bilirim. Belki de diyorum… Belki de… 

28 Mart 2015 Cumartesi

Biraz yalnız
Veya her şey

Biraz yol almış
Veya hem başında hem sonunda


Biraz kuş, biraz kedi, biraz çorba, biraz çay