20 Ocak 2013 Pazar

İçimde Marilyn Monreo'nunkine benzer hisler var.

Aslıhan Özen

17 Ocak 2013 Perşembe

Hoşgeldin ilk göz ağrım

Deli hoşgeldin.
Uzun zamandır gözlerim yoldaydı. Tam 3 yıldır.
Sen bana, kelime kelime dokuduğum bir hediyesin.
Beni öyle büttün ki.
Ağlayarak yazdım, yalvararak yazdım, yeminler edip yeminler bozarak yazdım seni.
Kuşun gülibrişim ağacına aşkını yazarken, Marekeşli tüccarla evlenen kızı yazarken, hep kendimi büyüttüm. Dileğim yolunun sonsuz olması.
"Deli'nin" sözlerinin insanlara ışık olması.
Hoşgeldin Deli dünyaya.
Beni büyüttün, şimdi sıra diğerlerinde.
Hoşgeldin ilk göz ağrım...

Aslıhan Özen

14 Ocak 2013 Pazartesi

Ümit'in hikayesi

X, o gün lahana dolması yapmasaydı
Yemek için Y’yi yemeğe çağırmasaydı
Y, gitmeyi kabul etmeseydi
Z, telefonunu arabada unutmasaydı
Telefonu almaya gittiğinde Y’yi eve bırakmasaydı
Y’nin evi orada olmasaydı
Ümit’in astım krizi Y’nin evinin önünde tutmasaydı
Z, Ümit’i yol kenarında baygın görmeyecekti.

Ama gördü…
Ümit bayılırken dizini burkmuştu. Bir yarım saat sonra toparlandığında, sırtında taşıdığı, çöpten topladığı ıvır zıvırı Y’nin ve Z’nin ısrarıyla tekrar çöpe boşaltarak, boş çuvalında kızına ayırdığı bebekle, cebinde üç günde kazanacağı parayla yoluna devam etti.
Y evine girdi.
Z arabasına bindi, evine döndü.

Aslıhan Özen

4 Ocak 2013 Cuma

Dünya halleri

Aynı uçakta olmalarına rağmen uçağın ön tarafın oturan, diğerlerinden daha kaliteli yemekler yiyen, kalkışta şampanya içen, uçak inince kalabalığın arasında ezilmeyip uçaktan ilk inen kişilerle, cebindeki paranın azlığından dolayı daha arkada oturan, çoğunluğun yediği yemeği yiyen, inerken dar koridorda ezilen insanlar, tüm dünyanın çatısını oluşturan gökyüzünde yolculuk yapıyorlardı. O sırada yağmaya başlayan yağmur yeryüzüne düşerken dokunduğu toprakları yeşertmeye başladı ve hemen ardından açan güneş tüm insanlığı ısıttı.

Hostes, ön taraftaki “ayrıcalıklı” bölmeyi ayıran perdeyi araladığında, otuz iki dişi görünüyordu. Arkaya doğru yol aldıkça dört dişini kapattı, yirmi sekiz dişi görünmeye başladı. Çocuğunu tuvalete götürmek için ayağa kalkmış, öne doğru yürümeye yeltenen bir kadına doğru yaklaşıp, yirmi sekiz dişiyle onları arka taraftaki tuvalete yönlendirdi. Ön taraf zenginlerin, arka taraf zengin olmayanların tuvaletiydi çünkü. Aslında iki tuvalet arasında bir fark yoktu ama kimin nereye sıçacağına kişinin cebindeki paraya göre karar veriliyordu. Çocuk ve annesi arkaya doğru yürümeye başladılar. O sırada çocuk bir eliyle gökyüzünü göstererek sevinçle annesini cama doğru çekti. Ön taraftakiler de dahil olmak üzere herkes camdan dışarı baktı. Gökkuşağı çıkmıştı. Uçağın ağır metal gövdesi gökkuşağını yararak yoluna devam etti. Herkes önüne döndü.

O sırada yeryüzünde yaşlı bir adam, kendi gibi yaşlanmış davarlarıyla toprağı sürüyordu. Uzaktan ona su getiren oğlunu görünce durdu. Cebinden baba yadigârı eski bir kumaş mendili çıkartıp alnındaki teri sildi. Mendil ıslandı. Uçak gürültüyle yaşlı adamın ve tarlanın üzerinden geçip gitti. Uçağın ön tarafındakiler kendilerini önemli ve değerli, arka taraftakiler kendilerini önemsiz ve değersiz hissederken, tarlayı süren adam oğlunun getirdiği suyu kuruyan boğazından döktü. Davarlar için ayırdığı suyu önlerine koydu. Onlar da içtiler.

Aslıhan Özen