19 Ağustos 2013 Pazartesi

Toprağın Çocuğu

Kuşluk vakti yağmur çorak toprağın çatlaklarından sızınca, toprak o gün bir erkek çocuğuna gebe kaldı. Aradan geçen zamanda tıpkı bir tohum gibi güneşle, rüzgârla, yağmurla, toprakla şekil aldı. Bir zaman sonra rengini gökyüzünden aldığı gözlerini dünya hayatına açtı. Olduğu yerde otururken sessizdi. Ağlamıyordu. Hiç kimsenin bilmediği bir gün ayağa kalktığında ise artık bir delikanlıydı. Toprak onu doyurmuş, yağmur susuzluğunu gidermiş, güneş kemiklerini ısıtmış, ay ve yıldızlarsa ruhunu aydınlatmıştı. Gündüzler anası, geceler babası olmuştu. Henüz ağzından tek bir kelime çıkmayan toprağın çocuğunun, içinden söylediği her sözü doğa anlıyor ve o da doğayı anlıyordu.

Yıllarca dağlarda bir başına dolaştı. Yine kimsenin bilmediği ve bilemeyeceği bir zaman sonra bir ağacın altında otururken, aniden esen rüzgâr ensesini yalayıp geçti, uzun saçlarını savurdu. Bu esintiyi bir meleğin çıkarttığını ve ona ayağa kalkmasını söylediğini hissettiği için kalktı. İçsel pusulasını takip ederek batıya doğru yürümeye başladı. Bir müddet yürüdükten sonra uzaktan kulağına bir ses çalındı. Ses, çobanın kavalına üflediği nefesin müziğiydi. Koyunların boynuna bağlı çıngırakların sesi müziğe eşlik ediyordu. Toprağın çocuğu onları görebilmek için çevik bir hareketle yanı başındaki ağacın tepesine tırmandı. Onun olduğu tarafa doğru yavaşça yol aldıklarını gördü. Az sonra çoban sürüsüyle ağacın altından geçerken, kavalına eşlik eden bir türkü mırıldanıyordu:

Fani deyip geçme dünya hayatını
Fani dediğin seni gerçeğe ulaştıracak kapıdır.
Kapıları vurup çekip gitme
Her insan Tanrı’ya açılan bir kapıdır.


Aslıhan Özen

3 yorum: