Bir varmış bir yokmuş. Aslında
hep varmış da, bir varmış bir yokmuş gibi görünürmüş. Günlerden bir gün kız dağlarda
gezinirken daha önce hiç görmediği bir çiçek görmüş. Çiçeği uzaktan görür
görmez daha önce böyle bir çiçek görmediğini fark etmiş, adımlarını hızlandırıp
hemen yanına varmış. Onu incitmeyeceği bir mesafede, yanına, toprağın üzerine
oturmuş hemencecik. Güzelliğini seyre dalmış. Önce ince ama güçlü dalına
bakmış. Topraktan aldığı suyun bedeninden yapraklarına çıkışını hissetmiş. Sonra
yapraklarının rengine ve incecik dalının üzerinde kendine özgü güzelliğiyle
duran başını seyretmiş. Ona konan arıları hayal etmiş. Bakışlarını aşağıya
kaydırarak toprakla birleşen köklerine bakmış. Bütün gücüyle toprağı tutan
köklerine. Tam dalmış çiçeği seyrederken arkasından bir ses gelmiş, “Yere
oturma üstün kirlenir.” Kız bakışlarını çiçekten ayırmadan hafifçe başını sağa
çevirmiş. Ardından hiç aldırış etmeden tekrar çiçeğe dönmüş. Sözü söyleyen kişi
yanından geçip gitmiş. Kız etraftaki diğer çiçeklere bakmış. Hepsi aynı gibi
görünen ama aslında birbirinin eşi olmayan çiçeklere. İçinden “Tıpkı biz
insanların parmak izi gibi…” Diye geçirmiş. Demin ona söz söyleyen kişi
ileriden dönüp kıza bakmış. Sesini yükselterek bağırmış. “Sana söylüyorum!
Üşüyeceksin. Küçük bir çocuk gibi ne oturmuş çiçeğe bakıyorsun.” Kız bu sefer
söyleneni duymayacak derecede algısını kapatmış. O sırada dağda hafif bir
rüzgâr esmiş. Rüzgârın sesi ağaçlara, otlara, tüm bitkilere değerek bir şarkı
mırıldanmış. Kız rüzgârın şarksını dinlemiş.
Bir zaman sonra ileriden çoban ve
sürüsü görünmüş. Koyunlar çan sesleri arasında otluyormuş. Çoban şöyle bir
koyunlarına bakmış. Saymış. Kıza doğru yaklaşmış. Kız ve çoban birbirlerine
bakarak gülümsemişler. Çoban hiç ses etmeden yere çökmüş, o da çiçeğe bakmaya
başlamış. Bir müddet sonra kız derin bir iç çekerek ayağa kalmış. Tam yol almış
giderken çoban seslenmiş, “Çiçeğin dilini anlayan bir insan, korkunun
olmadığını bilir. Korkunun olmadığını bildiğini bil küçük kız.” Kız bu söz
üzerine bir an durmuş. Ayakları tıpkı o çiçek gibi toprağa kök salmış. Toprağın
ona sunduklarını bedenine çekmiş. Bir rüzgâr esip saçlarını hafifçe
kımıldatmış. İki elini göğsünün üzerinde birleştirip, hafifçe öne eğilip çobanı
selamlamış. Ardına dönüp yola devam ettiğinde o artık bir an önceki kişi
değilmiş.
Aslıhan Özen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder