Bir gölün çevresinde oturan 12
adam konuşuyorlardı.
Adamlardan birincisi şöyle dedi:
“Size bu gölle ilgili pek çok şey anlattım ve hala da anlatabilirim ama sizler
anlamamakta direniyorsunuz. Bu gölü en iyi ben bilirim.”
İkinci adam söze girdi. “Göl hakkında
konuşmadan önce onun çevresinde toplanmış bizler, eğilip ona iyice bakmalıyız.
Ancak ondan sonra konuşabiliriz.”
Bu sözler üzerine hepsi eğilip
göle baktılar. Hepsi başka bir şey gördü. Çünkü herkes sadece kendisi kadar görebiliyordu.
Üçüncü adam söze girdi: “Bu göl
çok berrak, parlak ama bazen bulanık oluyor. Demin derinlerde bir bulanıklık
gördüm.”
Dördüncü adam söze girdi: “Sizler
geceleri uyurken ben gelip bu gölün yanında oturuyorum ve gece vakti herkes
uyurken, O kimselere fısıldamadığı şeyleri benim kulağıma fısıldıyor.”
Beşinci adam söz girdi: “Bu gölü
rahat bırakmalısınız. Çok üşüşüyorsunuz başına. Ben ise gerçekten gerekliyse
geliyorum yanına. Yoruyorsunuz gölü.”
Altıncı adam söze girdi: “Geçen
gün gölün çevresinde bir kadının oturduğunu gördüm ve göl o sırada sanki
bizlere parlamadığı kadar parlaktı. Bu işte bir terslik var. Bazı zaafları var
bu gölün.”
Yedinci adam söze girdi: “Benimle
ilgili dedikodu yaptığınızı duydum geçen gün. Bunu gelip göle anlattım. O da
bana ““Her şey biliniyor”” demekle yetindi ama harekete geçmedi. Bazılarımızı
kayırıyor ve taraf tutuyor bence. Yoksa haksızlığa uğramama müsaade etmez, beni
savunurdu.
Sekizinci adam söze girdi:
“Bizler bu gölü bulmuş insanlar olarak, dünyadaki diğer insanlardan ayrıcalıklıyız,
üstünüz. Bizim yerimiz cennet olacak.”
Dokuzuncu adam içindeki öfkesini
gizlediğini sanarak söze girdi: “Gölün bugüne kadar anlattıklarını yerine
getirmediğiniz için suçlusunuz. Bu üçüncü adamın suçu. O aramızda olmayı hak
etmiyor.”
Onuncu adam söze girdi: “Gölü
gerçekten bilseydiniz bu kadar rahat konuşamazdınız. Ben her sözüme dikkat
ediyorum. Çünkü gölün aslını biliyorum.”
Onbirinci adam söze girdi: “Ben
geçen gün göle birkaç balık attım sırf mutlu olsun diye. Bu göle benden başka
bakan, gözeten yok.”
Onikinci adam söze girmedi. Göle
bakarak sessizce oturmaya devam etti.
Tanrı’nın krallığının simgesi
olan bu göle, kışın tülden hafif kar taneleri yağdı ve sonbaharda dallarında
kuruyan yapraklar üzerinde salındı ve baharda çiçeklenmiş ağaçlarda şarkısını söyleyen
kuşlar gelip su içtiler ve yazın güneş ışıkları gölün suyuyla oynaştı tıpkı bir
bebeğin annesinin memesinin başıyla oynaması gibi. Adamlarsa asıl görevlerini
yerine getirmektense, tıpkı bir önceki sefer olduğu gibi gölü paylaşamıyorlardı.
Göl sessizdi
Tanrı sessizdi
Kapı kapanmadan önceki son
sessizlikti bu
Adamlar dünya masalında ya
uyanacak ya da uyuyacaktı.
Göl sessizdi
Tanrı sessizdi.
Aslıhan Özen