Kuşluk vakti yağmur çorak
toprağın çatlaklarından sızınca, toprak o gün bir erkek çocuğuna gebe kaldı. Aradan
geçen zamanda tıpkı bir tohum gibi güneşle, rüzgârla, yağmurla, toprakla şekil
aldı. Bir zaman sonra rengini gökyüzünden aldığı gözlerini dünya hayatına açtı.
Olduğu yerde otururken sessizdi. Ağlamıyordu. Hiç kimsenin bilmediği bir gün ayağa
kalktığında ise artık bir delikanlıydı. Toprak onu doyurmuş, yağmur susuzluğunu
gidermiş, güneş kemiklerini ısıtmış, ay ve yıldızlarsa ruhunu aydınlatmıştı. Gündüzler
anası, geceler babası olmuştu. Henüz ağzından tek bir kelime çıkmayan toprağın
çocuğunun, içinden söylediği her sözü doğa anlıyor ve o da doğayı anlıyordu.
Yıllarca dağlarda bir başına
dolaştı. Yine kimsenin bilmediği ve bilemeyeceği bir zaman sonra bir ağacın
altında otururken, aniden esen rüzgâr ensesini yalayıp geçti, uzun saçlarını savurdu.
Bu esintiyi bir meleğin çıkarttığını ve ona ayağa kalkmasını söylediğini hissettiği
için kalktı. İçsel pusulasını takip ederek batıya doğru yürümeye başladı. Bir
müddet yürüdükten sonra uzaktan kulağına bir ses çalındı. Ses, çobanın kavalına
üflediği nefesin müziğiydi. Koyunların boynuna bağlı çıngırakların sesi müziğe
eşlik ediyordu. Toprağın çocuğu onları görebilmek için çevik bir hareketle yanı
başındaki ağacın tepesine tırmandı. Onun olduğu tarafa doğru yavaşça yol aldıklarını
gördü. Az sonra çoban sürüsüyle ağacın altından geçerken, kavalına eşlik eden
bir türkü mırıldanıyordu:
Fani deyip geçme dünya hayatını
Fani dediğin seni gerçeğe
ulaştıracak kapıdır.
Kapıları vurup çekip gitme
Her insan Tanrı’ya açılan bir
kapıdır.
Aslıhan Özen
YanıtlaSilYa Aslı çok güzel.
Sağol Betül : )
YanıtlaSilokumaya doyamadığım kadar var... hatta daha da fazlası. harika bir hikaye.
YanıtlaSil